18 Eylül 2010 Cumartesi

"Couldn't be much more from the heart .."

Never opened myself this way
Life is ours, we live it our way
All these words I don't just say
And nothing else matters
Never cared for what they do
Never cared for what they know
But I know..

Bu şarkı açtı zihnimi, bugün. Gerçekten de sözlerde dediği gibi kimin dediği ya düşündüğü umrumda değil.. ..ama biliyorum. James'in elektro solosunda diken diken olan tüylerim ve bir şarkının bu kadar ince ince insanın içine işlemesi farklı hisler doğurdu içimde.


Aslında ne kadar uzak olursan o kadar yakın olursun bazen. Uzaklaşma isteği aslında yakınlaşmak mıdır ki? Hem evet hem hayır. Bir zamanlar için evet derdim ama artık demiyorum. Eskiden uzaklaşırdım daha yakın olabilmek adına. Tabii ki kolay değil bunu başarmak. Diğerlerinin ne dediğini umursamadan, sadece içinden gelen sesi dinleyebilmekle ancak mümkün. Yalancı gülüşlere, geçici eğlenceler ve konforlara kanmadan... Kimseyi suçlayamam insan rahatına düşkün bir canlıdır. Aynı oranda da nankör. Anında unutur önceki hayatını. Daha rahatsa, daha huzurluysa. Huzur kavramı da kişiden kişiye değişir. Hee gelelim esas meseleye.


Daha mutluysa.. En önemlisi.

Ancak mutluluk aynı ayakkabı gibidir. Rengine, şekline modeline aldanırsın. Bu algın nedeniyle ilk giydiğinde çok rahat olduğuna kanaat getirirsin. Aradığım buymuş, daha öncekiler ayakkabı değilmiş dersin.

Biraz zaman geçer. İnsanların ayakkabını beğenmesi, sana imrenmesi egonu okşar. Nerden buldun çok güzel vesaire demeleri seni kendini dev aynasında görmeye iter.

Halbuki yolda normalden biraz daha uzun bir süre yürüyünce ayağını vurduğunu hissedersin o ayakkabının. İlk zaman konduramazsın. Yok dersin eskiler de böyleydi zamanlar genişler, açılır. Ancak her ayakkabı aynı esneklikte olmaz.

Ayağını vurur. Giyememeye başlarsın. Yürümeden, araba üstünde seyahat eden bir bünyeysen eyvallah lafım yok. Hee ama ayakları yere basan biriysen işin zor demektir.


İlk zamanlar tatlı gelen yenilik hissi zamanla kendini pişmanlığa bırakır. Eski ayakkabılarını çıkarırsın o pis dolaptan. Giyersin. Ayaklarının alışık olduğu ayakkabıdır o. Giydiğin anda biz huzur kaplar içini. Ayakların derin bir nefes alır. Sen de..


Ancak eski ayakkabıların eski, pis, sıkışık dolapta üst üste durmaktan ezilmiş ve yıpranmıştır. Eskisi gibi değildir. Kıymetini bilmediğin o ayakkabılar gene de ayağını kavrar. Yağmurdan, kardan, soğuktan, gün gelir camdan, çividen korur.


Yenisini denemese aklı kalacak olan insan kişisi ise denediği için kısmen pişmandır ama sonuçta insandır. Denedim sonuçta zorla değil ya. Atarım dolapta durur. Gün gelir ayakkabım çıkıverir yolda ayağımdan, kaybederim, yırtılır, alır onu giyerim der. Zira ayakkabısız dolaşamaz insan. Yeni bir ayakkabı almadan, eskisini çıkarmaz. Hatta yenisini almaya ayağındaki eski ayakkabılarla gidecek kadar da arsızdır.


Ayakkabı olmak zordur bu yüzden. Ayakkabı olmadan da ayakkabıları anlamak zordur.


Öte yandan, bu bir genelleme değildir. Yeni ayakkabılarıyla mutlu olan da yok değildir. Vardır tabii. Ancak eski ayakkabıları giyilemezken alanlardır onlar. Koleksiyon yapanlar değildir. Ya da bir tane yedekte bulunsun diyip birini ayağında birini dolapta gün gelir kullanırım diye tutanlar değildir.


Ayakkabı olmak zordur işte.


Derdini anlatamaz kimseye. Herkes eskidin tabii alacak yeni ayakkabı der.

Sense durumu kabullenmekten başka bir şey yapamazsın.

Ayak oyunları lafı belki de buradan çıkmıştır ne dersiniz.

Sen onu camdan, çividen, soğuktan, kardan, çamurdan korusan da o yeni ayakkabısına en rahat ettiğim ayakkabım sensin diğerleri ne adiymiş demeye devam edecektir.

Bilsem zamanında yırtılırdım ayağına bir çivi batırırdım demeye başlarsın gün gelir. Şaşarsın kendine. Zamanında uğruna kendini her pisliğin içine attığın, ona çamur damlası gelmesin diye çamura bulandığın insan senden bu şekilde bahsediyor diye.

Ayakkabısındır ve pisliğe batmaya devam edeceksindir. İnsanlar değişse de nankörlükler ve bencillikler aynıdır aslında.

Zamanla tüm insanlar birbirine benzer. En çabuk da kötülükler konusunda.


Her şeyi zamana bırakıp yakınlaşmak için olmasa bile uzaklaşmak gerekir o nedenle. Dolapta beklemenin faydası olmadığını bilip, artık başka insanları pisliklerden koruman gerektiğini bilirsin ama bir gün pis ve karanlık bir dolaba atılmak riski her zaman var olmuştur ve var olmaya devam edecektir.

Neden mi? Karşındakinin adı değişse de cinsi değişmez. Huyu değişmez.

Beklenen final her daim gerçekleşmiştir, gerçekleşmeye devam edecektir.

Umutsuz olma bu kadar dediğinizi duyar gibiyim. Ben de size şunu diyorum o halde "bu kadar iyimser olmayın".

Gerçeklerle yüzleşin ve üstesinde öyle gelmeye çalışın.


Ayakkabı olmayı ben seçmedim ama karanlık dolapta kalıp kalmamak benim elimde...

Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder