13 Mayıs 2016 Cuma

"Şimdiye Dair"



Uzun zamandır yazmaya fırsat bulamamıştım düşünmekten. Fazla düşünüyorum son zamanlarda. Memleketin haline üzülmekten sağlıklı düşünme yetimi de yitirdiğimi sanıyorum.

O kadar çok ölüm gördük ve o kadar üzüldük ki bir yerden sonra ölümlere de alıştık. Kaç kişi demeye başladık, kim ve neden demektense!..

Hayatlarımıza bakınca da hep bir şeylerin peşinde koşturuyoruz. Hedeflerimizi belirleyip, onlara odaklanıyor ve şimdiyi bir kenara koyarak, gelecek kaygısıyla yaşamaya başlıyoruz. Hatayı tam da burada yapıyoruz. Yanlış filmlerden esinlenip, yanlış karakterlerle özdeşleştiriyoruz kendimizi. Kaybedenleri sevip, onlara yakın buluyoruz kendimizi. Kazananlar hiçbir zaman sempatik olmadı ki zaten. Ancak hayatın, kazanmak ya da kaybetmekten öte bir kavram olduğunu pas geçiyoruz son günlerde.

Geçmişe takılıp kalıyoruz bazen, geleceğin karanlığına ya da... Şimdinin önemini anlayamıyoruz ta ki şimdi dün olana dek.

 Neden var olduğumu merak ediyorum gece gökyüzüne bakıp. Başka hayatlar var mı? Beni izliyorlar mı tam bu esnada. İnançları ve inananları düşünüyorum. Tek bir hayatı olup, onu tek bir şeye adamak... Garip geliyor. Geçmişteki beni sevenleri düşünüyorum, gelecekte beni sevecekleri tahayyül ediyorum ama işin içinden çıkamıyorum.

Pişmanlıklar, kırgınlıklar ve mutluluklar geliyor aklıma an be an. Hayatı tartamıyorum bir terazide. Ne kadar dolu yaşıyorum ve daha da ilerlemek için neler yapmak lazım diye telaşa kapılıyorum raflarda okunmayı bekleyen kitapları gördükçe.

Daha da fazla düşünmek ve sorgulamak isteği uyandırıyor uykumdan. Bir sigara yakıp, balkona çıkıp tekrar gökyüzüne bakıyorum. Ne kadar önemsiz olduğumu anlıyorum böylece tüm evrene bakar gibi hissettiğimde.


Artık aramızda olmayanları düşünüyorum. Kimisi ölmüş kimisi ise hayalet... Bazen geceleri görüyorum o hayaletleri. Kimi zaman rüyamda kimi zaman ayakta... Hayaletlerden korkmam bu sebeple. Severim onları...

Hiç istemediğim bir yönetim şekline mahkum halde hayatta kalmak adına kurallara uyarak ve sabrederek yaşıyorum. Yaşamak denir tabii buna. Görmezden geliyorum birçok şeyi ve utanıyorum kendimden.

Acılar sarmışken her yanı gülmeye utanıyorum ama gülmeden de duramıyorum. Hayatın ironisi belki de bu. Tüm cenaze fotoğrafları gülümseyen siyah beyaz yüzler bu nedenle.

Ölen çocukları ve gençleri düşünüyorum. Gün be gün ölen. Durmamacasına... Tutukluları düşünüyorum neden içeride olduklarını bilmeyen.

Kendi küçük, tatlı telaşlarımdan utanıyorum o anlarda. Elim kolum bağlı ve kıpırdayamıyorum etrafımda tüm bunlar olurken.

Bazen beyaz tavana bakmak dışında hiçbir şey rahatlatamıyor karmakarışık olmuş zihnimi. Boş beyaz tavana baktıkça o da bana bakmaya başlıyor.

Ne yapıyorum şu anda? Neden buradayım? Olmak istediğim için mi? Olmak zorunda olduğum için mi? Hayat içinde olmak zorunda olduğumuz bir şey mi? Ölümü kast etmiyorum.  O çok klişe bir düşünsel akışa sebep oluyor.

Tercihlerimizin ne kadarı bilinçli? Ne kadarı bize ait? Hayatı ne kadar yaşıyoruz, ne kadarını yaşadığımızı sanıyoruz?

Var olmak yeterli mi yaşadım diyebilmek için? Hayatta olmak yani.

Öylesine yaşayıp gidenler de yaşamış mı sayılıyor. Her gün aynı şeyleri yapmış ve hiç sıkılmamış olanlar.

Merak etmemiş, şüphelenmemiş ve kesin emin olanlar...

Ben mi çok meraklıyım?

Hiçbir şey güven vermiyor ve şüphelerim artıyorken. Sorun bende mi diyorum kendi kendime.

Herkes yürü dediğinde durmak, dur dediklerinde de yürümeye başlamak geliyor içimden o anda.

Bu koltukta oturan ben miyim? Yoksa benlerden biri mi? Ne kadar varım aslında? Ne yaparsam varlığımın bir anlamı olur?

Doğal yaşamın döngüsüne hiçbir faydam yokken ne kadar var olduğumu iddia edebilirim ki!

Eski şarkıları dinlemek geliyor içimden bu sıralar...

Daha da meraklı olduğum zamanlardı onlar. O zamanları hatırlatıyor bana belki de.

Eski aşklar falan değil... Eskiden öyle sanırdım. Özlem duyduğum insanlar değilmiş.

Anlarmış. Var olduğumu hissettiğim anlar...

An peşindeyim şu sıralar. Anlar anı olana dek. An avcılığına başladım. Her anın tadını çıkartmak ve var olmanın hissiyatını doyasıya tatmak.

Daha fazla okumak, izlemek, yazmak...

Yıllar sonra okumak döne döne eski anları artık anı olan.

İnsanlar değişiyor. Mekanlar da...

...ama merak?

O baki...

Hep böyle kalması umuduyla...

Var olmanın anlarından birini dışarıya vurmak ve paylaşmak içindi tüm bu çabam...

Tekrar bir anda görüşmek üzere...

                                                                                                                              Irmak U.