18 Ocak 2012 Çarşamba

"kar altında"

çok üşüdü bugün Istanbul
benden bile çok.
metro merdivenlerindeki telaşınla sevdim seni
istemesen de menzile varan o merdivenler gibi.
istemesen de menziline vardın sen de.
hep yalnız bir kadın olur o vagonda.
umutsuzca bakan
ne derdi var bilinmez.
evine ekmek götüremeyen
ve bunun için ağlayan
ama ağladığını asla fark edemeyeceğiniz
gururlu adamların geçtiği vagonlardır.
ayakta giderim ben metroda
direniştir, isyandır belki ayakta kalmak
tavırdır bu frensiz modernleşmeye
duygusuzlaşmaya.
bakarım o yalnız kadına kaçamak gözlerle
nedir hikayesi merak ederim
neden bu saatte bu kadar mutsuz
neden yerlere bakınıyor
kaybettiği bir şeyi arar gibi
mutluluk gibi.
montuma sarıldım gökyüzünü görünce
elimde bir bardak çay.
yürüdüm karların altında.
yağdı üzerime
üşüdüm yağdıkça
yağdı ben üşüdükçe
gülümsedim yağdıkça
yağdı ben gülümsedikçe.
sokak lambalarının ışığı ısıttı içimi
o yalancının sevgisi gibi.
durdum sadece öylece.
amaçsızca bu gece.
kediler vardı sadece.
onlar ki şahittirler her şeye
tanınmasalar da hiçbir mahkemece.
bıyık altından güldüler bana sinsice
durur muyum aynı bıyık bende de var
gülüştük öyle sessizce.
çöpü karıştıran köpek anladı sadece.
Levend'de bir akşamüstüydü sadece.
temizdi hava nedense bu gece.
çektim içime derin derin.
çayımdan aldığım her yudum
bir buse sanki hatıralarımdan kalan.
şekerliydi evet çok şekerdi.
ayaklarımın altı bembeyaz.
bir klakson sesi uzaklarda.
telaşlı bir çift geçti çarparak yanımdan.
gülümsedim.
hatırlattı eski telaşları çünkü.
öylece durdum karların altında bu gece.
seyrettim süzülüşlerini rüzgarda sessizce.
hayatta savrulan hayatlar geldi aklıma.
her tane ayrı biçim, her hayat ayrı seçim.
burnuma değdi biri düşerken
hah dedim kısmetsiz bulur kısmetini
kısmetsizin kispetinde.
Levend sakindi, adına yaraşır biçimde.
insanlar yabancı, insanlar soğuk
havadan bile daha.
kediler gülümsedi bana sadece
Levend'de.
bira içmekten gelen üç genç geçti
biri kaydı düştü çöpe giderken
güldük.
ben kaymadım hiç.
çünkü durdum öylece.
karları seyrettim sadece.
ne güzelmiş Istanbul
geceleri sessizken
beyazlar içinde.
taksiler durdu önümde
baktılar taksiciler eğilip.
durdum öylece.
çay soğudu.
ben üşüdüm.
koymadı üşümek.
kediler bekledi  benle.
başıma bir şey gelmesin diye.
belki de..
gülümsedi kediler sadece.
bu gece Levend'de.
bir ihtiyar kaydı düştü bankanın önünde.
dönüp bakmadı bile
geçenler bu gece.
içim cız etti o düşünce.
neyse ki kalktı devam etti.
yaşamına kaldığı yerden
sessizce.
kediler baktı ihtiyara sadece.
bıyık altından güldüler kalkınca
bir şeyi yok diye.
yanıma geldi beyaz olanı.
miyav dedi.
bilmem ki nasıl olur dedim.
miyav dedi.
tamam dedim.
yere oturdum.
kucağıma yattı.
miyav dedi.
tamam dedim.
üşüdüm ısındım da.
hayat gibiydi o an.
hem mutlusundur ama bir o kadar hüzünlü.
gülerken ağlatır ya
ağlatırken güldürür gibi.
kediler güldü bana.
alay ettiler.
ben de güldüm halime.
durdum öylece.
Levend'de bu gece.
çok uzaklardan bir siren sesi.
bu soğukta suç mu işlenir dedim
hava öyle soğuk.
kediler güldü lafıma sadece.
kapanan kepenk sesleri karıştı aklımdaki şarkıya.
mırıldandım kedilere.
onlar da aşinaymış.
belli ettiler
ben anladım
miyavlasalar da sadece.
bekledim saatlerce.
bir mucize olsun diye.
sırf kediler anladı beni.
ama zaten onlar uyardı beni.
olmayacak bekleme diye.
inat ettim.
onlar da etti.
bekledik öylece.
daha çok kar yağdı bekledikçe
kirpiklerim üşüdü artık
ellerim uyuştu.
çayım bitti.
baktım karanlık sokağa
hiçbir şey olmadı.
tükendi umutlarım.
ışığı yanan son lokantaya baktım
yemek yiyorlar çalışanlar içeride.
nasıl acıkmışlar
nasıl yorgun.
çaresiz döndüm metroya.
ısındım kendiliğinden indiğim her basamakta.
durak boştu.
sonra o geldi.
siyah saçları savruldu tünelin rüzgarında.
dönüp ukala bir bakış savurdu
kaldım öylece
aynı vagona bindik.
baktım ara sıra
o hiç bakmadı.
çıkardığı kitabındaydı gözleri.
ama bilemem aklı neredeydi.
kitap okuyan bir kadın
ne kadar güzel olabilirse
o ondan daha da güzeldi.
duru.
indi taksimde.
takip ettim.
anladı.
kendiliğinden yürürken merdivenler
o da başladı yürümeye.
ben de.
çıkınca meydana.
çıktı her şey meydana.
uzun boylu bir çocuk öptü sarılıp onu
dudaklarından.
öylece bakakaldım sadece.
gittiler.
dönüp arkama baktım.
herkes birini bekliyordu.
sırf kediler baktı
kediler anladı sadece.
miyav dedi.
tamam dedim.
tekelden tedarik konyak
ısıttı beni sadece.
bitti her şey gibi.
attım bir kenara.
bindim ilk gelen otobüse.
bakmadım istikametine.
önemi de yoktu.
çünkü gideceğim hiçbir yer yoktu.
önemli olan yolda olmaktı.
yoldaydım.
menzile varmak değildi aslolan.
şoför bakmadı yüzüme.
oturdum.
dışarıdaki kediler uğurladı beni sadece.
Taksim farklı değildi Levend'den.
her şey meydandaydı sadece...













16 Ocak 2012 Pazartesi

"O"


al hadi bitsin bu gece dedi son kadehi uzatırken bardaki kadın.. adamsa gülümsedi tüm 


parasını tezgaha bırakırken.. kalbinin üstündeki metal kutuda saklıydı gecenin geri kalanı 


çünkü.. hatta hayatının...




ağzına bir sakinleştirici daha attı. o aradığı kadın değildi. bunu o da, bardaki kadın da iyi 


biliyordu. kaybettiği ve geri alamayacağı 


yüzü silinen kadındı onun sevdiği. sadece rüyalarında hatırladığı. bu gece de onlardan biriydi. 


başka kadınlarda aradı gene o yüzü. hiç bilmediği, belki de hiç var olmayan o yüzü...


içmek, konuşmak, dertleşmek güzeldi de gece bardan sonra yatağa girme kısmı vardı ki hem 


eğlenceli hem meşakkatliydi onun için. arzulamıyordu o kadından başkasını çünkü.


ama uyurken kim olursa olsun bir kadınla, o oluyordu yanındaki beden, ısınmaya başlıyordu, 




kışın sobaya yaklaşan çocuk eli hızında. hayat işte o zaman daha katlanılır geliyor, mide 


bulantısı azalıyordu. aldığı ilaçlar gibiydi onun için hayat.


birileri yaşamalısın dediği için yaşıyordu sadece. 


ya da kurduğu hayalleri bir zamanlar. kendi hayalleri miydi? yoksa birilerinin kurmasını 


istediği ruhsuz meta hayaller miydi?


o ucuz parfüm kokularında bırakmıştı gençlik hayallerini bir pavyon çıkışı mecbur kaldığı bir 


neden baktın kavgasında. hayatın adil olmadığını linç edildiğinde daha on yedisinde anlamıştı
.


hayatta pek az şey istemişti ki onlar da olmadı hiçbir zaman, gerçekten sevebilmek birini. 


güvenmek ona annen kadar, sevgi görmek annenmişçesine. 


metal kutuyu çıkardı dikti kafasına sokak lambasının tam altında. diktiği an ışık gözlerini 



acıttı.


eğdi kafasını usulca hep yaptığı gibi hayata karşı ve baktı denize moda sahilinden. fırlattı attı 


metal kutuyu kayalıklara. dayanamadı cebinden çıkarttı telefonu ve gizli numaradan aradı 


O'nu.


aranılan kişiye ulaşılamadı fakat. böyle bir numara kullanılmamaktadır dedi hüzünlü bir kadın 


sesi ona. cemal de şaşırmadım dedi bant kaydına muhatap olurcasına.


dolunay bir şeyler anlatmak ister gibiydi ona. bu gece doğru gece değildi. cemal daha fazla


içmeye karar verdi. belki de o an için en mantıklı karar buydu. beklemenin alemi yoktu.


başka ama benzer bir barda başka ama benzer bir kadınla tanıştı. benzer acılar çekti gene o 


kurşun yarası gibi yakan sızının refakatinde. 


eli hep yüzüğüne kayıyordu. kadının da dikkatini çekti tüm diğer kadınlar gibi. geçiştirdi


cemal, tüm diğer kadınlara yaptığı gibi. 


metal kutusunu öperek uzaklaştı o yapay mutlulukların acı dükkanından. 


eve girdi, gidip biraz istifra etti. gelip çekyata uzandı. bir damla yaş süzüldü gözlerinden. 


derin bir nefes aldı cigarasından. geçti klavyenin başına. algılarını açmıştı gene sonuna kadar. 


artık tek düşündüğü şey üst katta gıcırdayan karyolanın ritmiydi.