15 Eylül 2010 Çarşamba

"Anger is one letter short of danger"

Bu lafı geçen gün bir arkadaşımın evinde masanın üzerinde gördüm. Bir not defterinin üzerinde kocaman kırmızı harflerle yazıyordu. Türlü düşüncelere dalmama neden oldu. Gerçekten de tehlikeli düşünceleri körükleyen şey kızgınlık haliymiş. Çok kızgın zamanlar geçiriyorum belki de. Belki de daha fazla haksızlık kaldıramayacak bir durumdayım. Susmak, sabretmek, olgunluk göstermek ve empati. Bunların hepsini sıradan geçiren ben artık bir Budist kadar sabırlı olduğuma kanaat getirdim. Askerliğin de faydası oldu sabırlı olmama zira sabrı zorlayan çok olay yaşıyorsunuz askerken. Hayatım değişik bir şekilde akmaya devam ederken ben artık daha fazla bir şeylere katlanmamaya karar verdim. Bilinçli bir şekilde mi? Hayır. Sanmıyorum. Belki de.

Ancak masalın çirkin ördek yavrusu olmak uzun süre eğlenceli olmayabiliyor. Hayatımın çoğunda bu rolleri üslendim zaten. Anaokulunda başladığım ve ara ara devam ettiğim tiyatro serüvenimin ilk oyunu olan "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" de bile ne prens oldum ne kral. Ne miydim?

Hayır canım o kadar da değil cüce olmadım. Avcıydım. Zalim, dayanıklı ve umarsız görünen ama bir o kadar da hassas ve vicdan sahibi olan avcı. Tabii insanlar hep katil gözüyle bakarlar. Ta ki avcı prensesi öldürmek yerine bir tavşan öldürüp kötü kalpli kraliçeye onun kalbini götürene kadar. Ancak gene yaranamaz avcı. Adı avcıya çıkmıştır bir kere çünkü.

Hiçbir zaman prens olmaya çalışmadım şu kısacık hayatımda çünkü olmayacak hayaller umutsuzluğun habercisidir. Ancak cüce de olmadım. Olduramadılar deneseler de ki çok az denediler. Prensesle mutlu bir hayat sürmek olmadı ki gayem. Prensesi kurtarmaktı sadece. Tabii o anladı mı bunu izleyicilere sormak lazım. Çünkü sonunda kötü kalpli kraliçe tarafından idam edilme en iyi ihtimalle zindana atılma riski vardı.

Prensesle geçirdiğin vakit sana kendini prens gibi hissettirebilir ya da etraftaki cüceler öyle sanabilir. Ancak avcı her zaman avcı olduğunun farkındadır. Prens olmak gibi bir şeyin ona ne kadar uzak olduğunun ve prensesin isteklerini asla karşılamayacağının, yaptığı tüm fedakarlıkların asla anlaşılamayacağının ve prensesin asla tatmin olmayacağının hep farkındadır. Kimse olmasa da avcı avcı olduğunu asla unutmaz. Prensesi kurtarmaktır onun görevi. Görevini tamamlar ve sonrasını prensese bırakır. Prenses de her masalda olduğu gibi beyaz atlı prensine gider. Avcıya kuru bir teşekkür edip. Avcı neyse ki prenseslerin vefasızlıklarına alışıktır. Karanlık orman yolunda atıyla kaybolur ve şatosuna geri döner.


Kim "hayat, masallardaki gibi değil" demişse halt etmiş. O senin baktığın yere göre değişir halt eden dostum. Sen prens değilken prens rolüne bürünüp hayatına oradan bakarsan hayat tabii ki masal değildir. Ancak avcı ya da cüce de olunabildiğinin farkına varırsan hayat aynı masallardaki gibidir.

Hee unutmadan. Her masal aynı sonla bitmez. Her zaman aynı masal da aynı sonla bitmez. Baktığınız yere göre değişir. Her seferinde başka yerden bakın farkı görün. Sürprizlere hazır olun...

Bu ilk denememdi. Sürç-i lisan ettiysem affola. Affolmazsa da ulaşın bana bir bira ısmarlıyım ödeşelim;)
Görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder