14 Kasım 2010 Pazar

"Öylesine bir rüya"



Tam her şey bitti derken gene başa dönmek mi yani hayat?

Gerçekten istemekle bitmiyor, ya da yolların sonu görünmüyor. Sanki bir döngü var. Kırılması gereken. Belki de döngü yok. Döngünün kendisi biziz.
İnanmak, güvenmek, umut etmek, beklemek.
"Yardım et ruhum, yardım et bana" diyor ya şarkıda o çelimsiz adam.
"Elimde güller varmış, üstüm başım kan olmuş" diye..

Anlamamak, anlaşamamak, belki de yanlış anlamak üzerine kurulu bu döngü.
Pişmanlık yok içinde ama. "Denemesi bedava" diyor genç ruh. "Denemesi bedava."

Yollarda geçen aşk anlarından ibaret. Aşk anları... Menzile varmaktan daha mı önemli ki yolda olmak?
Yolda olmaktan ya da menzile varmaktan daha önemli olan yolda kiminle olduğunmuş.
"Yol arkadaşım gördün mü, duydun mu olup bitenleri" diyor ya o deniz kokan minik kadın.
O durum aslında bu durum.
Fonda sakin bir şarkı dönüyor hayatımda sanki Victor Deme ya da Jehan Barbur tadında. Her şey yazıldığı gibi gidiyor.
Boşa uğraşıyor esas oğlan. Sonu belli her bölümün. Sürpriz sona daha çok var.
Herkes ellerinde çekirdekler, bir yandan mendiller hazır bekliyor. İçlerinden geçen final belli. Ancak sürpriz final olmayacak gibi geliyor bana.

Benzer maceralarla biraz daha uzamalı diyor Yapımcı. Böyle gayet iyi diyor. Değişen bir şey olmuyor. Giden gittiğiyle, kalan kaldığıyla kalıyor. Ara sıra uğranılan duraklar hoşnut değil bu durumdan. Son durak olmak isterken her durak, nasıl devam edecek ki bu yolculuk. Aradığı durak değil yol  arkadaşı aslında adamın çünkü. Kimse anlamayı denemiyor. Herkes kendi bencilliğinde, kendi mutluluğunda ve hayallerinde nefes alıyor. "Senin hayallerinde sana gülümseyen kadın o yol arkadaşı" diyor yaşlı adam bana. "Benim hayallerimde gülümseyen bir kadın yok ki" diyorum yaşlı adama. "Az önce gitti tepelere doğru" diyor. Tepelere gidiyorum ama kimse yok. Uçurumdan aşağı bakıyorum korka korka. Aşağıda kayaları döven kızgın dalgalar var sadece. Bu sadece bir rüya diyorum kendi kendime. Ne salağım. Gülümsüyorum gökyüzüne bakıp sonra. Patika bir yol bulup devam ediyorum yoluma. Binlerce çiçek arasından, binlerce renk arasından, geçiyorum baş döndüren sarhoşluğunda binlerce kokunun. "Düşümü aklıma katsam" diyorum, "yolu bulur muyum?" Sonra gene o ses: " Arkana bakma evlat. Devam et." Devam ediyorum. Patikalar yamanlaşıyor gitgide. Zorlanıyorum. Tepeden yaşlı adam gülümsüyor. Daha hızlı çıkıyorum.

Tepede rüzgar alabildiğine dans ediyor. Yapraklar uçuşuyor her yerde. Gene o müzik derinden geliyor. O yumuşak kadın sesi...

Umutsuzca bakıyorum manzaraya. Martılar çığlıklar atıyorlar bana bakıp. "Üzülme be Irmak. Sıkma canını" der gibi.

Bir damla gözyaşı süzülüyor gözlerimden avcuma. Sımsıkı tutuyorum onu. Acılarımı biriktirmişim sanki o damlada. Sanki onu savurmam gerekmişçesine okyanusa. Savuruyorum ama rüzgar yüzüme o damlayı, yalnızlığımla beraber çarpıyor arsızca. Sersemliyorum o küçücük damla çarpınca suratıma.

Tam pes etmişken yara doğru gideyim derken yardan atmak geliyor içimden bu acıların kaynağı o bedeni. Bir el tutuyor ardım sıra. O yaşlı adam.

"Evlat" diyor. "Üzülme!" "Kaybettiğin herşey, başka bir surette karşına çıkar..."

Gülümsüyorum tekrar. "ama özü bir mi sureti başka olanın..." derken tam ben...

"Sabır evlat" "Sabır" diyor.

Kafamı eğiyorum ona karşı.

Yalnızlığım, en vefalı yarim sokuluyor usulca koynuma. Uyanmamacasına uyuyorum bu rüyada. Hala uyuyorum kanımca.

Uyanık olduğumu sananlaraysa söyliyim, uyanıksam bile uyku sersemiyim hala. Kolay kendime gelemem ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder