5 Ekim 2010 Salı

"Hayat"

>>"çok eski bir dostuyum"
diyen bir adam
gün gelir, kapımı çalarsa
benim için "öldü" deyin

güzel yüzlü
sert bakışlı
zor bir kadın
derse "geldim anılarla"
"seni çoktan gömdü" deyin.>>


 Birkaç aydır bu şarkının sözleri dolanıyor zihnimde. 

Eski dostları, eski aşkları, eskileri gömmüş olmanın farkındalığında olma hali bu şarkı
Bunun farkıda olmak yetmiyor ama. Herkesin bunun farkında olması gerekiyor. Zira yaşadığının reklamı olmaz. Reklamının yapıyorsan senin değildir o. Birileri için yaşamışsın demektir.


O nedenle eskiler eskide, o masum, temiz halleriyle hayallerde kalmalı.


İnsanlar şaşırmamalı. Ben artık gördüğüm hiçbir şeye şaşırmıyorum. O kadar çok şaşırttı ki beni son yıllarda hayat artık şaşıracak halim kalmadı. 


Öte yandan, etrafımda güzel şeylere vesile olmak çok sevindiriyor beni. Mutlu olan insanları görmek beni de ziyadesiyle mutlu ediyor. Hala bencil ve ben merkezli olamadığım için çok mutluyum. Etrafımdakileri mutlu etmek de beni mutlu ediyor çünkü. Mutluluk illa senin başına gelince mi güzel ey insanoğlu!

Tramvay yolunda tekeri sıkışan bir bebek arabasını kapıp kaldırıma çıkarmak gibi bir şey hayat. Size gülümseyen güzel bir anne vardır karşınızda çünkü. İnsanlara yardım etmenin verdiği haz vardır damarlarınızda. Daha temiz hissedersiniz kendinizi o an.

Yaşadığınız çirkin çoğu şeyi unutturur o anne ve minik bebeğinin gülümsemeleri. 


Hayat dediğiniz şey tam da burada başlar aslında. 


Eski sevgililerin hayalleri ya da yeni bir sevgilinin orada bir yerde olduğunu bilmek değil aslında hayat. 


Sana olamazsın, yapamazsın dedikleri şeyleri yapıp, onları diyenlere  bir bakış atıp güneşe doğru yürümekmiş hayat.


Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün. Doğru bildiğinden şaşmamakmış hayat.


En güvendiğin insanların bile sana gün gelip anında kelek atıp, sonra da ama hayat böyle be ırmak demesiymiş hayat.


Ha en güzeli ne mi? 


Tüm bunların en başından beri farkında olup, farkında değilmiş gibi davranmak ve onlar son sözlerini söyleyip uzaklaşırken aslında başrolün ben olduğumu, sahnenin henüz bitmediğini bilip, onlara uzaktan mırıldanıp bir kahkaha atmakmış hayat.


En sonunda da kameraya dönüp "Oyunu kaybettiysen kuralları değiştir" demekmiş hayat.


Oyunlar kaybedilmez, eğer kuralları değiştirebilecek zekaya sahipsen.


Neden mi?


Her oyunun bir rövanşı vardır.


En güzeli de ummadığın anda olanıdır.


Tabii ki kurallar değişti. Unuttunuz mu?


Görüşmek üzere..


Telif hakkı bana aittir "taklit" değildir. Merak edenlere alıntılar belirtilir ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder