12 Eylül 2011 Pazartesi

SÜREYYA





Yatakta açtı gözlerini önce, annesinin yıllar önce kapattığı gibi. Gene üşüdü yaz ortasında o evde bir başına. Hep üşürdü zaten,  daha küçük bir kızken annesinin nefes almayan göğsünde hala uyuyorken, aslında o odada yalnız olduğunu hissettiği andan beri. Yalnız kalmak en büyük korkusuydu. Ve bazı insanların en büyük korkuları gelirdi başına sık sık.

Süreyya tamda böyle bir kadındı.

İşinde başarılıydı evet. Çok da güzeldi. Hayır hayır klasik 'kısmetsiz' ya da 'kimseyi beğenmez' gibi  tanımlamalara girmeyeceğim. O üşümeyeceği bir adam arıyordu sadece. Çünkü hep terk ettiler onu, o üşüdü. O üşüdü, bu kez o terk etti.  Sonra kimse terk etmedi, zaten kimse yoktu, o gene üşüdü.

O hep üşüdü.

Bir kez ısındı şu hayatta. Bir kez...
İliklerine kadar. Kalbinden ayaklarına kadar ısındı. Bu sefer dedi bu sefer buldum. Bu sefer tamam. İşte aşk belki de üşümemek. Bence öyle. Evet evet öyle dedi.

Aşk aslında üşümemeyi öğrenmekti hayatta.

Öyle ki yanındayken bile buz tutar bazen insanlar, aşıklar. Yanındaki üşütür ya seni hani sen sokuldukça, işte o zaman kaçmayı dener kadın. Kadın kaçmaz kolay kolay çünkü. Kadın savaşçıdır, dirayetlidir. Kadın affedicidir de ama asla unutan değildir. 


Bir kez üşüdüyse yanındayken unutmaz asla.

Süreyya üşümemeyi öğrenmeyi reddetti uzun bir süre. Geceleri dışarı çıktı. İyi adamlarla da karşılaştı tabii ama ısınamadı hiç birine.

Belki de ısınamamak lafı bunun üzerine çıkmıştır ortaya. Isınamadı o da işte, odada yan yanayken bile...


Gene bir gün gece çalıştığı kulüpte sahne sırası geldiğinde, kopan alkış ve kıyamet sonrası repertuarıyla, müşteriler arasında gene alkol tüketimine yaptığı o müthiş katkı göze çarpıyordu. Kendi de çok içiyordu artık Süreyya. 


Belki de ondan içkisine yoldaş, derdine ortak etti herkesi her gece söyledikleriyle.


O gece, diğer gecelerden farklıydı. Dolunay fazla davetkardı. Dolunayı severdi Süreyya. İçi ısınırdı bakınca çünkü. Gece güneşim derdi küçüklüğünden beri. Konuşurdu onunla. Güzel şeyler olacak dedi içinden. Çıktı sahneye başladı gene ortalığı yıkmaya.

O söylerken ağlıyordu evet ama dinleyenler hıçkırıyordu adeta. Arka taraflar karanlıktı, net görülemiyordu ama rka masalarda gene Süreyya'ya laf atan yeni yetmeler dayak yiyordu. Kırılan şişe seslerinden ve çığlıklardan anlaşılıyordu.

Süreyya namus demekti çünkü. Süreyya onuruydu o mekanın. Oranın müdavimlerinin bacısıydı Süreyya. Belki de en çok Süreyya ile bacı olmak üzerdi bir erkeği. Çünkü çok güzeldi.

Ancak, oranın raconunu bilmeyenler kısa sürede öğrenir, bir daha ki dayağı göze alarak, gene de Süreyya'nın sesinin hatırına gelir, özür diler en arkada efendi gibi otururlardı.

Süreyya'ya en çok söylenen şey 'iyi ki varsın'dı. O da içinden gerçekten de var olmam bir şeyleri değiştiriyor mu ya da var olmamın bir amacı var mı bilmiyorum diyordu her gece intihar etmemek için elinde onlarca uyku hapıyla.


Süreyya iyi ki vardı. Neden iyi var olduğunu anlaması uzun sürmeyecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder